27 Şubat 2014 Perşembe

Galatasaray - Chelsea Maç Yazısı | Londra'da Görüşürüz !

Şampiyonlar Ligi 2.tur ilk maçında, geçmişten pek hoş hatırlamadığımız Chelsea'yi Arena'da ağırladık. Geçmişten ödenmemiş bir hesap vardı ve bu hesabı kapatabilmek de öyle kolay bir şey değildi. Gecenin sonunda hesabı kapatamasak da; 18 Mart 2014 tarihinde oynanacak rövanş maçına, kısa vadeli bir çek aldığımızı belirtelim. 20 Ekim 1999'un intikamı öyle veya böyle alınacak !


Yine ters köşe :(


Gelelim dün gece oynanan 90 dakikaya...

Roberto Mancini'nin tercihleri geceye damga vurdu. İlk 11 açıklandığında, fotoğrafta ki dizilişi kurmuştum. Gel gelelim sistem benim kurduğum kadrodan farklı çıktı. Anlayacağınız yine ters köşeye yattık ! Sahaya çıkan kadro da bir eksik vardı. O da haftalardır defansın önünde oynayan, Roberto Mancini sisteminin olmazsa olmazı olan ön libero... Bu bölgenin ne kadar önemli olduğunu Chelsea maçında daha iyi anladık. Öyle ki savunma ve defans bağlantısında ki eksiklikten tutun, takım savunmasında verilen boşlukların başlıca sebebi oldu. Bir de bu eksiklik, kendi evimizde yenilen 1 gole mal oldu. Yenilen golde Ebuoe'nin hatası var, kabul! Ancak orta sahada bir fazla oyuncuyla kademe oluşturulamaması ve Torres'in iki stoperle baş başa kalması da yadsınamaz bir gerçek. Zaman zaman stoperlerin arasına girecek, yeri gelecek beklerin kademesini oluşturacak bir ön libero, ilk yarım saatte ki en büyük eksiklikti. Neyse ki 30. dakikada maçın kaderini değiştirecek Yekta Kurtuluş oyuna girdi. Roberto Mancini'nin sihirli parmakları yine ortaya çıktı.Maçın seyri yapılan değişiklikle tamamen değişti.Özellikle eklenmesi gereken bir husus daha var. Oyundan çıkan Izet Hajrovic kötü oynadığı için oyundan alınmadı. Sistemin SOS vermesi, Izet Hajrovic'in oyundan alınmasına sebep oldu. Takım savunması açısından Burak Yılmaz - Drogba - Sneijder'e bir de Hajrovic'in eklenmesi zaten fazla lükstü. Süper Lig'de bile böyle bir şablonu oynamadığımızı göz önüne alırsak, ihalenin Hajrovic'e kalması yanlış olur. Performansa göre çıkması gereken bir kişi varsa o da ilk yarıda "tel tel dökülen" Ebuoe'dir. Neyse ki kaptırdığı 3 toptan sadece 1 tanesi kalemizde gol oldu. Yoksa tur umutları, "kaf dağının ardında" kalabilirdi.


 "Defanstan topla iyi çıkan stoper" mefhumu, Mancini'yi Hakan Balta tercihine yöneltmiş. Ancak o işlerin öyle olmadığını Semih Kaya'nın yokluğunda yine anladık. Semih Kaya'nın, Galatasaray omurgasında ki önemine değinmeye gerek bile yok. Roberto Mancini, bu hatayı da ikinci yarının başında düzeltti. Etti mi 2 ? Maçın ikinci yarısı, Galatasaraylıları Londra için ümitlendiren bir futbolla devam etti. Özellikle orta sahada fizik olarak yenilmedik.  İngilizlerin en büyük kulüplerinden bir tanesi olan Chelsea'ye karşı, fizik olarak ayakta kalabilmek bence gecenin en önemli çıkarımı idi. Defansta Semih Kaya ve Chedjou ikilisi Torres'i daha iyi marke ederken, müdahalelerde daha fazla güven verdi. Savunma kısmını da garantiye aldıktan sonra hücuma daha fazla öz güvenle çıkmaya başladık. Özellikle Sneijder - Alex Telles'ten oluşan sol kanat, bir ara İvanovic'in başını döndürdü. Herkes Alex Telles'i konuşurken, ben hala %50'sinde oynadığını düşünüyorum. Bu çocuk çok büyük oyuncu olacak ! Bekleyip görelim derim...Yekta Kurtuluş'un orta sahada çaldığı toplarla oyunu doğru kurması; rakip kalede baskıyı arttırdı. Yekta'nın varlığı, ikinci yarıda en çok Selçuk İnan'a yaradı. Daha ofansif oynamaya başladı.Attığımız golde, Drogba'nın kornerde bütün savunmayı üzerine çekmesi ve sezon başından beri etkisiz eleman Chedjou'nun golüyle umutları Londra'ya taşımamızı sağladı.Haydi hayırlısı...


John Terry'nin topu içeri atması ve 2.Donk Vakası !

"Tükenmez umudum varsa sarı kırmızı formasında" ne güzel bir bestedir.Bu beste sezonun özeti aslında.Süper Lig'de 11 puan farktan geri geliyoruz, Şampiyonlar Ligi'nde Real Madrid faciasından sonra, Juventus galibiyetiyle gruptan çıkıyoruz, Chelsea deplasmanına yine aynı ümitlerle gidiyoruz. Tüm bunlarda, rakip kim olursa olsun oyundan kopmayan, skor olarak geriye düşse de kalkmasını bilen bir takım halini almamızın etkisi büyük.Bu sayede Avrupa arenasında daha da büyüyoruz. Hiç kimseden çekinmiyoruz. Mağlubiyeti kabullenmiyoruz, inatla savaşıyoruz. Yükleniyoruz, yıkmaya çalışıyoruz. Olmasa da umudumuzu kaybetmiyoruz. Yine umutlarımızı tazeleyerek 18 Mart 2014'ü beklemeye başlıyoruz. Çanakkale Zaferi'nin hatırlanacağı o gün, yine İngilizlere geçit vermeyecek bir orduyla Londra'da olacağız. Anafartalar'dan Signore Mancini ile beraber yürüyeceğiz. Seddülbahir'den "İzmirli" Semih Kaya ve "Seyit Onbaşı" Felipe Melo ile olmaz denileni olur hale getireceğiz ! Yeter ki inanalım ! İngilizlerin Donanma Bakanı "Winston Churchill" Mourinho ve "Onbaşı" John Terry'nin defterini de o zaman düreceğiz. (Terry, seni yazdım oğlum,seni yazdım! 18 Mart'a kadar iyi bak kendine!)

Gecenin fotoğrafları...

Gecenin en özel pankartı !
Arena Kapalısı !

22 Şubat 2014 Cumartesi

Galatasaray - Beşiktaş Maç Yazısı | Yürüyedur Semih Kaya !

"İnleyen nağmeler ruhumu sardı" bestesiyle girdiğimiz Arena'dan, Selçuk İnan'ın ayağından bulduğumuz penaltı golüyle 1-0 galip ayrıldık. Kim ne derse desin, bizim Beşiktaş'a karşı her zaman şansımız tutuyor. İyi de oynasak kötü de oynasak kazanıyoruz. Birisi "psikolojik üstünlük" mü dedi ? Tam da böyle bir şey olsa gerek. Stada giderken derbi maçına mı gidiyoruz, Elazığ maçına mı gidiyoruz belli değil! Taraftar kazanacağından %100 emin. Yapılan goygoyun haddi hesabı yok. Hal böyle olunca bu rahatlık sahada ki futbolculara da yansıyor. Oynanan futbola hiç girmiyorum. Malum ortada bir futbol yok."Taş dövüşü" gibi mücadele, oynamaktan çok oynatmamak isteyen iki takımın mücadelesi. Türk futbolunun klasikleşen bir derbi mücadelesi. Ülke futbolunun geldiği noktaya bakınca bir açıdan da üzülüyorum.Onca yatırıma yazık oluyor. Maçı izlerken, aklıma geçtiğimiz haftalarda İngiltere'de oynanan  Liverpool - Arsenal maçı geliyor. Hafif bir "iç çekişin" ardından, sahada ki "taş dövüşüne" geri dönüyorum.

Hafta ortasında oynanan Juventus - Trabzonspor maçında İtalyanlar, Trabzonspor'u "yürüyerek" nasıl yendiyse, Galatasaray'da Beşiktaş'ı öyle yendi. İlk yarım saat boyunca sahada yürüyen bir Galatasaray vardı. 30. dakikaya kadar Selçuk İnan piyasada yok, Drogba oyunda bile değildi. Drogba, 30. dakikadan sonra varlığını hissettirmeye başladı. Onun top saklaması, takımı öne taşıdı. Devamında da Alex Telles ve Veysel Sarı daha rahat hücuma katılmaya başladı.  Takım 30 ile 40. dk. arasında "biraz" futbol oynamak isteyince, el bombası Dany'nin pimi çekmesi gecikmedi. Ceza sahasında Veysel Sarı'ya bodoslama girişi, trafikte 6 ay ehliyete el konulmasına sebep olur. Beşiktaşlılar ve Fenerbahçeliler'in bu olay üzerinden polemik yaratma çabasını hoş görmek gerekiyor. "Şike kültürünün" iliklere kadar işlediği bir düzenden gelen camiaların, bu olaydan pay çıkartma çabası da normaldir. Burada unutulmaması gereken bir nokta var. Dany, çevik bir stoper olmasına rağmen, "mental" olarak kendisini geliştiremeyen bir oyuncudur. Dany, Galatasaray'ın sene başı oynadığı hazırlık maçlarında peş peşe penaltıların faili olmuş, dengesiz ve riskli oyun yapısıyla Galatasaray'dan uzaklaştırılmıştır. Beşiktaş taraftarının, Dany'yi değil, onu transfer eden Önder Özen'i suçlaması gerekiyor. Şampiyonluk yolunda ki en büyük rakibinin beğenmeyip gönderdiği futbolcuyu, kadrona takviye olarak katmak ne derece doğrudur? Bu transfer nasıl bir vizyonun ürünüdür? Lafa geldiği zaman "futbol uleması" kesilen Önder Özen, Dany transferiyle sınıfta kalmıştır. Net !





Galatasaray'ın Çarşamba günü oynayacağı Chelsea maçı mutlaka futbolcuları etkilemiştir. Yoksa bu kadar durgun ve isteksiz olmalarını açıklayamayız. Şampiyonlar Ligi, futbolcuların en güzel PR çalışmasını yaptıkları arena. Bu açıdan kendilerini saklamaları normal. Ancak can sıkan "maç seçme huyunu"da bir kenara bırakmak gerek! Neyse, önemli olan bu maçtan 3 puanı cebe koyarak yola kayıpsız devam etmekti. Suyun karşı yakasında ki takım, Pazartesi günü Elazığ deplasmanında 3 puan bırakırsa; o zaman buralar şenlik yerine döner. Bu arada Fenerbahçe'nin son 3 deplasman maçından da mağlup ayrıldığını hatırlatalım. Bu kayıpların arasına dördüncüsünü eklemeleri durumunda, Galatasaray'ın deplasmanlarda aldığı beraberlikler daha fazla anlam kazanır. Bilinen bir gerçek olan "kazanamıyorsan, kaybetme" mantalitesi, bu zamanlarda değer bulur. Ortada dolaşan spor yorumcuları, sabahtan akşama kadar anlatır dururlar "Galatasaray deplasmanda kazanamıyor ama kaybetmiyor(da)." Burada ki "da" çok önemli. Bunu söylettiğimiz zaman Galatasaray için "Mayıs" ayı geliyor demektir.

90 dakikanın en güzel fotoğrafına geldi sıra...Cüneyt Çakır'ın aut kararı verdiği pozisyona topun kendisinden çıktığını itiraf eden Semih Kaya, Türk futbolunda herkesin takdirini kazandı.Tribünde ki taraftar da, kendisini yine bağrına bastı. Semih Kaya, birçokları için "sadece" bir stoper olabilir. Ancak Galatasaray taraftarı için çok daha fazlasıdır. Son yıllarda altyapıdan çıkardığımız en büyük yetenektir. Hakemle, rakiple dalaştığını pek göremezsiniz.Her maç iyi oynar, parçalının hakkını verir. Bu yüzden kimse de Semih için yorum yapmaz. Çünkü Semih her zaman işini yapar, rakibe saygı duyar, çirkefliğe bulaşmaz ihtiyaç da duymaz. Lugano ile arasında ki fark da buradadır. Bariz hatasını pek kimse hatırlamaz. Dany ile arasında ki fark da burada yatar. Pozisyon bilgisini, Ujfalusi gibi bir eğitmenden aldığı için sahada fark yaratır. En nadide çiçektir Galatasaray'da, kıymetini bilmemiz icab eder. Yoluna taş koyacakların da karşısında dimdik durmak gerekir. Fatih Terim'in son gelişinde, Galatasaray'a en büyük armağanıdır Semih Kaya. Daha 23 yaşında, önünde uzun yıllar var. 23 yaşına kadar yaşadığı sakatlıklar herkesin atlatabileceği türden değildir. Beyin ameliyatından, çapraz bağ sakatlıklarına kadar her şeyi yaşamıştır. Dinginliği belki de bundandır. İzmir'de doğan efsanemiz Metin Oktay'dan sonra, yine İzmir'den başka bir güneş doğuyor.Önünde pırıl pırıl bir gelecek var. Adamlığıyla ışıl ışıl parlıyor sahada.Kim bilir belki de yeni Metin Oktay, Semih Kaya olacak...Yürüyedur Semih Kaya !


17 Şubat 2014 Pazartesi

Antalyaspor - Galatasaray Maç Yazısı | Deplasman Fobisi

Galatasaray, Süper Lig'in 21.haftasında Antalya'dan 2-2'lik beraberlikle İstanbul'a döndü. Deplasmanlarda kazanamama alışkanlığı tüm hızıyla devam ediyor.Galatasaray, Süper Lig'de şuana kadar oynadığı 11 deplasman maçında 6 beraberlik,2 mağlubiyet,3 galibiyet almış durumda. Şampiyonluğa oynayan bir takım için pek de iyi bir tablo olduğu söylenemez.Deplasman karnesi en iyi olan takıma bakınca Beşiktaş'ı görüyoruz. Beşiktaş, Süper Lig'de çıktığı 11 deplasman maçından 6 galibiyet,3 beraberlik ve 2 mağlubiyetle ligin lideri konumunda. Deplasman maçları baz alındığında Galatasaray ve Beşiktaş arasında 6 puanlık bir fark olduğunu görüyoruz.Galatasaray sadece iç saha maçlarını kazanarak, Fenerbahçe ile arasında ki 6 puanlık farkı kapatması çok zor.Özellikle son haftalarda yaşanan skandal hakem hataları, devamında basılan soyunma odaları, pervasızca dile getirilen "mağdur" takım portresi karşısında çok daha güçlü bir Galatasaray'ın olmasını gerektiriyor.





























Roberto Mancini kazanan sistemi bozmadan yoluna devam ederken, Antalya karşısına da sakat Hakan Balta ve cezalı Aurelien Chedjou yerine yeni transfer Burdisso ile başladı.Geçtiğimiz hafta cezalı olan DrogbaAntalya karşısında ilk 11'de ki yerini aldı. Geçen haftanın iyilerinden Izet Hajrovic yabancı kontenjanına takılırken, Burak Yılmaz yine sağ kanada mahkum oldu. Roberto Mancini'nin oluşturduğu 4-3-3 sistemi içerisinde alanı iyi daraltıp, topun arkasına 11 kişi ile geçmek ve rakibi bir bütün halinde karşılamak olmazsa olmaz.Galatasaray ilk 25 dakika bu felsefeyi iyi uyguladı. Burak Yılmaz ve Sneijder rakip beki takip ederek savunmaya yardım etti. Orta sahada Ceyhun,Melo,Selçuk üçlüsü, Antalya'ya bariz bir üstünlük kurdu. Oyunun hücum kısmında ise Alex Telles ve Sneijder iş birliği vardı. O iş birliğinden Alex Telles'in sıfıra inip hazırladığı pozisyonu, Burak Yılmaz'ın muhteşem plasesi takip etti ve skor 1-0'a geldi. Alex Telles için ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Galatasaray'da uzun yıllardır böyle etkili bir sol bek performansı izlememiştim. Çabukluğu, top tekniği, pas alışverişi ve hırslı yapısıyla "nokta" transfer olduğunu kanıtladı.Özellikle önünde oynayan Sneijder ile çok iyi anlaşması, Galatasaray'ın gelecek maçlara daha güvenle bakmasını sağlıyor. 

25.dakikadan sonra takım "stop" düğmesine basmış olacak ki; Serkan Balcı,Enoh gibi isimlerle Antalya, orta saha hakimiyetini ele geçirdi. Burada önemli bir diğer faktör Drogba'nın oyunun hiçbir alanında takıma fayda sağlamaması. İleride pres yapmasını zaten beklemiyoruz ancak ileride top tutamaması ve hücuma hareketlilik getirememesi takımın iyice geriye çekilmesine yol açtı. Selçuk İnan'ın ilk yarıda ki durgun futbolu da Drogba'ya eklenince takım bir anda durdu. Yenilen ilk golde Semih orta sahada rakibi karşılamak için öne çıkınca Burdisso, Tita ile baş başa kaldı. Burada alanı boş bırakan Semih Kaya kadar, rakibi bozma konusunda ürkek kalan Burdisso'nun payı çok büyük. Burdisso'ya da bir parantez açalım. Boca Juniors kariyerinde pek parlak günler geçirmediği, Boca Juniors taraftar forumlarından da anlaşılıyor. Hava toplarında ki hakimiyetine diyecek bir şey yok ancak; topu oyuna sokma konusunda maalesef Galatasaray standardında değil. Özellikle Semih Kaya, Burdisso'nun yanında Pique etkisi yaratıyor. Antalyaspor ile hafta ortası oynanan Türkiye Kupası maçında, Koray Günter'i izlemiştik. Koray Günter, konsantrasyon ve fiziksel eksikliğinin haricinde daha komple bir stoper. En azından çevre kontrolü ve indirdiği topları takım arkadaşlarına servis edebilmesi önemli özellikleri. Top tekniğinin ve pas oyununa yatkınlığının Burdisso'dan daha iyi olduğunu söylemeliyiz. Semih Kaya'nın, Galatasaray forması altında ilk günden beri tükenmez bir kredisi vardır. Galatasaray taraftarı genç futbolculara değer verip, gerekli sabrı gösterir. Kiralık Burdisso'nun yerine, bonservisi Galatasaray'da olan Koray Günter daha iyi bir tercih olabilir.



























İlk yarı 1-1 bitecek diye beklerken futbol sahalarında pek eşine rastlanılmayacak türden bir gol yedik. "Antalya gol attı" diyemiyoruz çünkü ceza sahasında oluşturduğumuz kaos ortamı golü getirdi. Alex Telles'in bilinçsizce vurduğu top, Ceyhun'a çarparak filelerle buluştu. Burada Lamine Diarra'nın ofsayt olduğunu da eklemeliyiz. Verilmeyen 1 penaltı ile ortalığı toza dumana katan, suyun karşı yakasında ki takım gibi bu pozisyona ağlayacak halimiz yok. Neyse ki yolumuza bu tarz taşların konmasına alışkınız. Galatasaray, gerektiğinde hakemi de yenecektir. Yenmek zorundadır !

İkinci yarıda ise Antalyaspor skor üstünlüğüyle beraber ayağa  iyi pas yaptı.Soğukkanlı bir şekilde topu iyi dolaştırması, Galatasaray'ın gerekli baskıyı oluşturmasını engelledi. Özellikle devre arasında Antalya'ya katılan Enoh, oyunun her iki alanında Antalya'ya çok şey katmış. Antalya'yı pasla ikinci bölgeye taşıması, önemli bir artı.Antalya-Galatasaray maçı, Serkan Balcı'nın kariyeri boyunca oynadığı en iyi maçlar arasına girebilir. Orta sahada ki dinamizmiyle pas alışverişinde Enoh'a yardımcı olması, Galatasaray adına işleri daha da zorlaştırdı. Tita herhangi bir Anadolu kulübünün bünyesinde olması gereken oyuncuların başında geliyor. Her sezon belli bir standartta oynayarak, tekniği ve süratiyle fark yaratıyor."Beşiktaş'ın, Liverpool'dan 8 yiyen kalecisi" olarak tarihe geçen Hakan Arıkan, yine Galatasaray karşısında devleşti. Ceyhun ve Sneijder'in şutlarında başarılıydı. İkinci yarıda ise Sabri'nin kanadından gelen ortalarda hata yapmadı.

Roberto Mancini,oynanan durağan futbolu değiştirebilmek adına ikinci yarıda bazı değişikliklere gitti. Veysel'in sağ beke geçmesinin ardından Sabri'yi sağ kanatta izlemeye başladık. Sabri özellikle son haftalarda muazzam oynuyor. Hem savunmada hem hücumda gerçekten efsane bir performans sergiliyor. Böyle giderse Ebuoe'nin formaya hasret kalacağını söylememiz lazım. Mancini'nin yaptığı en önemli hamle, Burdisso'yu çıkarıp yerine Emre Çolak'ı alması oldu.Böylece Melo'nun stopere geçmesi topu oyuna daha rahat sokma konusunda fayda sağladı. Bu değişiklikle beraber Galatasaray, çift forvet Burak-Umut arkasında Sneijder ile daha üretken bir yapıya büründü. Bu üretkenlik golü de getirdi.Selçuk'un ortasında Umut Bulut usta işi bir kafayla skoru 2-2'ye taşıdı.

Antalya deplasmanında kaybedilen 2 puanı iş kazası olarak değerlendirmek gerekiyor. Yenilen çok basit iki gol moralleri bozsa da takım disiplini ve 4-3-3'ün artık sistem olarak yerleşiyor olması sevindirici. Kadro istikrarını tam olarak sağladığımız söylenemese de belli bir sistem üzerinde yola devam ediyor olmamız ileriye umutla bakmamızı sağlıyor. Takıma katılan genç futbolcuların idman temposunu arttırdığını da eklemeliyiz. Forma rekabeti, futbolcuların daha fazla çalışmasını sağlıyor. Roberto Mancini'nin maç sonrası söylediği gibi, Galatasaray'ın ilk 25 dakikada oyunu kopartabilecek fırsatları yakaladığını ancak bu pozisyonların Hakan Arıkan'a takıldığını da unutmamak lazım. Kaybedilen 2 puan Alex Telles ve Sabri'nin güzel oyunlarına gölge düşürmemeli. Önümüzde ki Beşiktaş maçında çok daha iyi bir Galatasaray ile karşılaşacağımızdan şüphem yok. Yeter ki ilk 25 dakikada oynanan futbolu, maçın geneline yayalım.


8 Şubat 2014 Cumartesi

Galatasaray - Eskişehir Maç Yazısı | Sen Şampiyon Olacaksın !

Galatasaray, Türkiye'de sporun beşiği...Türkiye'nin batıya açılan penceresi.Kökleriyle 1481'e, Galata Sarayı Humayun Mektebi'ne dayanan, tarihi bir çınar...Sadece bir spor kulubü değil. O kadar basit değil. Yetiştirdiği nesillerle Türkiye Cumhuriyeti'nin aydınlık yüzü.Mazisinde ki sayısız başarıyla,Türkiye'nin gurur kaynağı.Yeni başarılara yelken açmış büyük bir gemi. Bizlerde o geminin nacizane mürettebatı...

Tarih sayfaları 7 Haziran 1987'yi gösteriyor.Rakip Eskişehir...14 senedir kazanılamayan şampiyonluk hafızalarda. Her çilesini sineye çeken taraftar, artık bu son olsun istiyor."14 senelik bu çile, bitsin artık bu sene !" diye haykırıyor Mecidiyeköy semalarında...





Tribünlerde coşacaksın,
Kupaları alacaksın !
Sen şampiyon olacaksın !
Seni sevmeyen ölsün ! Ölsün !
Seni sevmeyen ölsün ! Ölsün !

14 senelik bu çile,
Bitsin artık bu sene !
Sen şampiyon olacaksın !
Seni sevmeyen ölsün ! Ölsün !
Seni sevmeyen ölsün ! Ölsün !

Filmi ileriye sarıyoruz ve günümüze dönüyoruz.1987'de o tarihi şampiyonluğu yaşayan neslin evlatları olarak, 8 Şubat 2014 tarihinde, bu sefer Seyrantepe semalarındaydık. Aradan geçen 27 sene ve kazanılan sayısız kupalara rağmen yine aynı iştahla haykırıyoruz: "Tribünlerde coşacaksın, kupaları alacaksın ! Sen şampiyon olacaksın ! Seni sevmeyen ölsün ! Ölsün !" Biz haykırdıkça, daha fazla koşuyor topçular. Daha fazla istiyor aslanlar... Burak Yılmaz, 27 sene önceki Tanju Çolak oluyor ... Prekazi'nin 8 numaralı forması Selçuk İnan'da hayat buluyor.  Simovic'in eldivenleri bu kez Muslera'nın ellerinde.

3-5-2, 4-2-3-1, 4-3-3 derken makina düzenine geçiyoruz artık. Galatasaray, ilk yarı boyunca saat gibi işliyor . Göbekten geliyor, kanatlardan geliyor,taraftarıyla geliyor...11 kişi topun arkasına geçip takım savunmasını kusursuz uyguluyor. Hücuma çıkışlarda Alex Telles ve Sabri ile oyunu genişletiyor. Melo ve Selçuk oyunun yönünü hızlı bir şekilde değiştirip, rakip defansın dengesini bozuyor. Izet Hajrovic oyun zekasıyla sahada fark yaratıyor. Burak Yılmaz yine arayışta.Geçen hafta kaçırdıklarını bu hafta telafi ediyor.Henüz 6. dakikada Hajrovic'in ara pasını, asiste çeviriyor.Wesley Sneijder'in kapalı tribün önünden kullandığı serbest vuruşa, Chedjou yükseliyor ve kafayı vuruyor.Top ağlara giderken, Arena kendinden geçiyor.Dakikalar 32'yi gösterirken skoru 2-0'a getiriyoruz. Skoru bulduktan sonra,makinayı rölantiye alıp devreye 2-0 ile giriyoruz.

İlk yarıda ki iştahı, ikinci yarıda bulamıyoruz ancak; bu sefer de tribün çıkıyor sahneye. "Sen şampiyon olacaksın!" tezahüratı, inletiyor Sami Yen'i. Akıllara yine 1987 geliyor. Gözlerimiz doluyor tribünde. Sonradan öğreniyoruz ki, kulübede Tugay'da bizimle birlikte ağlıyor ! 27 yılda geldiğimiz noktaya bakıp gururdan ağlıyoruz...Geçmişte çekilen çilelerin yerine, bu sefer mutluluktan ağlıyoruz.Arada ki puan farkını hiç düşünmüyoruz bile. Kalkıyoruz ayağa, daha sıkı sarılıyoruz Galatasaray'a. İnadına söylüyoruz bu kez. "Sen Şampiyon Olacaksın !"





2 Şubat 2014 Pazar

Galatasaray - Bursaspor Maç Yazısı | Kaldı 7 !

Süper Lig'in 19.haftasında Galatasaray,Arena'da konuk ettiği Bursaspor'u 6-0 gibi tarihi bir farkla geçerek, Fenerbahçe ile olan puan farkını 7'ye indirmeyi başardı. Gaziantep deplasmanında "ruhsuz futbol" sebebiyle eleştirilen Galatasaray, hafta boyunca dersine iyi çalışmış. Öncelikle Roberto Mancini'den başlayalım.Geçtiğimiz hafta sistemle çok fazla oynadığı için eleştirilen Roberto Mancini, Bursaspor maçında savunmada 4-1-4-1, hücumda 4-3-3 'ü tercih etti. 90 dakika boyunca bu sistemi disiplinli bir şekilde oynattı. Geçen hafta saha içinde yaşanılan kaos, Bursaspor maçında yaşanmazken; Galatasaray'ın maçı ilk yarım saatte koparması bunda etkiliydi.Galatasaray'ın iştahlı oyununda Mancini'nin emeği büyük.Geçen haftadan beri takıma gerekli uyarıları yapmış ve daha arzulu bir takım yaratmış.Çıkardığı kadro itibariyle daha fazla hücumu düşünen ve geçtiğimiz haftalara göre daha üretken bir yapı oluşturmuş.Bunda,yazının devamında da belirteceğim, iki bekin hücuma katkısı ve Felipe Melo'nun sağ iç pozisyonunda hücuma yönelik oynaması etkili oldu.Kadroya Alex Telles'in gireceği düşünüldüğünde, Roberto Mancini'nin daha alternatifli bir kadro ile yoluna devam edeceğini söylemeliyiz. 

Devre arası kampında takıma yapılan yüklemeler bu maçta etkisini göstermeye başladı. Kampta yapılan yüklemelerin etkisini gösterebilmesi için futbolcuların belli bir dinlenme periyodundan geçmesi gerekiyordu. Bu dönem içerisinde, kupa maçları ve Gaziantep maçı arada kaynamışa benziyor. Antalya ve Gaziantep beraberliği, Elazığ mağlubiyeti kondisyon yüklemelerinin ve ağır antrenmanların sonucunda ortaya çıkan yorgunluğa da bağlanabilir.


Hepiniz Metin Gibi Oynayın, Yenilmekten Sakın Korkmayın !
Galatasaray,son oynadığı Elazığspor ve Bursaspor maçlarında 9 gol atıp, kalesinde hiç gol görmedi. Bu noktada Roberto Mancini'nin 4'lü defans kurgusuyla iki maçta fark yarattığını görebiliyoruz.3-5-2 macerasına atılmanın gereği olmadığını bir çok kez anlattık. Bursaspor maçında Semih Kaya - Hakan Balta tandemi, gerek topu oyuna sokmada, gerek rakibi karşılamada iyi işler yaptı.Maç öncesi en çok çekindiğim Bursasporlu forvet Fernandao'ya bir pozisyon hariç göz açtırmadılar.Dikkatleri çeken bir hususta takımın ikili mücadelelerde rakiplerine sağladığı üstünlük.Galatasaray'ın fiziksel kalitesi artıyor.


Uzun zamandır bahsettiğimiz kanat problemi,Fatih Terim döneminden hatırlayacağımız, iki atak bekle sistemi 2-5-3'e çevirerek çözülmüşe benziyor. İlk olarak Ebuoe'den başlayalım. Bursaspor maçında oynadığı futbol, bütün izleyenleri 2011-2012 sezonuna geri götürmüştür.Özlenen "kara tren" iş başındaydı... Toplu veya topsuz müthiş bindirmeler yaptı. Oyun zekası ve pozisyon bilgisiyle, Galatasaray'ın oyunu genişletmesinde fark yarattı. Sol bek Sabri ise, Arena'da bir başka oynuyor. Arena'da gösterdiği performansı deplasman maçlarına taşıması en büyük temennim. Maç boyunca tempolu oyunu, savunmada ki kademeleri, hücumda ise çizgiye inerek ,kendisiyle dalga geçenlere inat, yaptığı ortalar etkiliydi.İki kanadın bu şekilde efektif çalışması orta saha ve forvet hattını rahatlatırken, Galatasaray'ın sahada fark yaratmasını kolaylaştırdı.İki bekini oyuna sokan Galatasaray, hücum opsiyonlarını fazlalaştırdı.Galatasaray bu yönünü geliştirdiğinde daha üretken bir takım halini alacaktır.

Sneijder'den geceye damga vuran "popo pası" !






















Bursaspor karşısında ön liberoda oynayan Ceyhun Gülselam,zaman zaman savunmanın arasına girerek stoper gibi oynadı. Kafa toplarında ki hakimiyeti, orta sahada bitmek tükenmek bilmeyen enerjisiyle Bursaspor orta sahasına kolay geçit vermedi. Orta sahaya getirdiği sertlik ve dinamizm, şüphesiz Mancini tarafından tercih edilmesinde ki en büyük sebep. Önünde oynayan Melo ve Selçuk gibi oyunu kurup yönlendiren isimler, Ceyhun için büyük şans. Kendisine "Mehmet Topal" rolü çizilmişe benziyor.Topu kazanıp en yakınında ki oyuncuya aktararak basit oynamak... Galatasaray'da görev adamlarına da ihtiyaç olduğu için Ceyhun Gülselam'ı kolay harcamamak gerekli...

Galatasaray formasıyla 100. maçına çıkan Felipe Melo, Galatasaray taraftarı için gerçek bir efsane olma yolunda koşarak ilerliyor. Tartışmasız Galatasaray'ın bu sezon en verimli ve en istikrarlı oyuncusu Felipe Melo. Roberto Mancini, Ceyhun'u ön liberoya monte ettikten sonra, Felipe Melo'nun daha fazla ofansif görev almasını istiyor.Ceyhun'un ön liberoya geçmesiyle,Felipe Melo'da sağ içte ofansif anlamda daha rahat oynadı. Rakibi daha önde karşılaması, takımın savunmaya dönmesi için zaman kazandırırken;yaptığı presle kaptığı topları doğru kullanması Galatasaray'ı ofansif anlamda da bir adım öne taşıdı. Felipe Melo'nun ilk golde Sneijder'e yaptığı asisti bunun en güzel örneği oldu. Güçlü fiziği, tekniği ve hırsıyla yine kendisini izleyenleri büyüledi. Bursaspor maçında takımın güzel futbolu, Selçuk İnan'ı da toparladı. Oyunun Galatasaray kontrolünde kalması, Selçuk İnan'ın "balans ayarı" modunda oynamasına bağlı.Zaman zaman attığı dikine paslar, Serdar Aziz'e ve Civelli'ye takılsa da maç boyunca iyi bir Selçuk İnan performansı izledik.

Gecenin kahramanı şüphesiz Wesley Sneijder oldu. Attığı 3 golle Arena'da ilk hat-trick yapan futbolcu olarak tarihe geçti. Oyunda kaldığı 57 dakika içerisinde, ileri 3'nün solunda, zaman zaman Drogba'nın boşalttığı alanlarda gezinerek oynadı. Wesley Sneijder'in gününde olması, skoru Galatasaray lehine çeviren en büyük faktör oldu. Öyle ki, ilk golde ceza sahasına yaptığı koşu,ikinci golde 30 metreden sol ayağıyla gönderdiği füze ve üçüncü golde ki fırsatçılığıyla sahada fark yarattı.Sergen Yalçın'ın kendisi hakkında söylediği "Sneijder'in bir maçta 3 gol atma ihtimali yok !" ifadesi de tarihte ki yerini aldı. Bursaspor maçından sonra Sniejder'den özür diler diye tahmin ediyorum...

Kanaltürk'te yayınlanan Top Bizde programından...
Galatasaraylı futbolcular, "Taçsız Kral" Metin Oktay'ın doğum gününde kendisine güzel bir hediye sundular.Atılan 6 golün sonrasında tribünler "Metin Oktay" sesleriyle inlerken, kendisinin giydiği 10 numara Wesley Sneijder'in sırtında terledi. Sneijder'de bu formaya layık olmak için 3 golle gecenin kahramanı oldu.Taçsız Kral'ın doğum gününde kendisini özlemle anarken, sezonun geriye kalan haftalarında aynı iştahı ve kazanma arzusunu sıklıkla izleyebilmeyi ümit ediyorum.