"
İnleyen nağmeler ruhumu sardı" bestesiyle girdiğimiz Arena'dan,
Selçuk İnan'ın ayağından bulduğumuz penaltı golüyle 1-0 galip ayrıldık. Kim ne derse desin, bizim
Beşiktaş'a karşı her zaman şansımız tutuyor. İyi de oynasak kötü de oynasak kazanıyoruz. Birisi "
psikolojik üstünlük" mü dedi ? Tam da böyle bir şey olsa gerek. Stada giderken derbi maçına mı gidiyoruz,
Elazığ maçına mı gidiyoruz belli değil! Taraftar kazanacağından %100 emin. Yapılan goygoyun haddi hesabı yok. Hal böyle olunca bu rahatlık sahada ki futbolculara da yansıyor. Oynanan futbola hiç girmiyorum. Malum ortada bir futbol yok."Taş dövüşü" gibi mücadele, oynamaktan çok oynatmamak isteyen iki takımın mücadelesi. Türk futbolunun
klasikleşen bir derbi mücadelesi. Ülke futbolunun geldiği noktaya bakınca bir açıdan da üzülüyorum.Onca yatırıma yazık oluyor. Maçı izlerken, aklıma geçtiğimiz haftalarda İngiltere'de oynanan
Liverpool - Arsenal maçı geliyor. Hafif bir "
iç çekişin" ardından, sahada ki "
taş dövüşüne" geri dönüyorum.
Hafta ortasında oynanan
Juventus - Trabzonspor maçında
İtalyanlar,
Trabzonspor'u "
yürüyerek" nasıl yendiyse,
Galatasaray'da
Beşiktaş'ı öyle yendi. İlk yarım saat boyunca sahada yürüyen bir
Galatasaray vardı. 30. dakikaya kadar
Selçuk İnan piyasada yok,
Drogba oyunda bile değildi.
Drogba, 30. dakikadan sonra varlığını hissettirmeye başladı. Onun top saklaması, takımı öne taşıdı. Devamında da
Alex Telles ve
Veysel Sarı daha rahat hücuma katılmaya başladı. Takım 30 ile 40. dk. arasında "
biraz" futbol oynamak isteyince, el bombası
Dany'nin pimi çekmesi gecikmedi. Ceza sahasında
Veysel Sarı'ya bodoslama girişi, trafikte 6 ay ehliyete el konulmasına sebep olur.
Beşiktaşlılar ve
Fenerbahçeliler'in bu olay üzerinden polemik yaratma çabasını hoş görmek gerekiyor. "
Şike kültürünün" iliklere kadar işlediği bir düzenden gelen camiaların, bu olaydan pay çıkartma çabası da normaldir. Burada unutulmaması gereken bir nokta var.
Dany, çevik bir stoper olmasına rağmen, "
mental" olarak kendisini geliştiremeyen bir oyuncudur.
Dany,
Galatasaray'ın sene başı oynadığı hazırlık maçlarında peş peşe penaltıların faili olmuş, dengesiz ve riskli oyun yapısıyla
Galatasaray'dan uzaklaştırılmıştır.
Beşiktaş taraftarının,
Dany'yi değil, onu transfer eden
Önder Özen'i suçlaması gerekiyor. Şampiyonluk yolunda ki en büyük rakibinin beğenmeyip gönderdiği futbolcuyu, kadrona takviye olarak katmak ne derece doğrudur? Bu transfer nasıl bir vizyonun ürünüdür? Lafa geldiği zaman "
futbol uleması" kesilen
Önder Özen,
Dany transferiyle sınıfta kalmıştır.
Net !
Galatasaray'ın Çarşamba günü oynayacağı
Chelsea maçı mutlaka futbolcuları etkilemiştir. Yoksa bu kadar durgun ve isteksiz olmalarını açıklayamayız.
Şampiyonlar Ligi, futbolcuların en güzel
PR çalışmasını yaptıkları arena. Bu açıdan kendilerini saklamaları normal. Ancak can sıkan "maç seçme huyunu"da bir kenara bırakmak gerek! Neyse, önemli olan bu maçtan 3 puanı cebe koyarak yola kayıpsız devam etmekti. Suyun karşı yakasında ki takım, Pazartesi günü
Elazığ deplasmanında 3 puan bırakırsa; o zaman buralar şenlik yerine döner. Bu arada
Fenerbahçe'nin son 3 deplasman maçından da mağlup ayrıldığını hatırlatalım. Bu kayıpların arasına dördüncüsünü eklemeleri durumunda,
Galatasaray'ın deplasmanlarda aldığı beraberlikler daha fazla anlam kazanır. Bilinen bir gerçek olan "
kazanamıyorsan, kaybetme" mantalitesi, bu zamanlarda değer bulur. Ortada dolaşan spor yorumcuları, sabahtan akşama kadar anlatır dururlar "
Galatasaray deplasmanda kazanamıyor ama
kaybetmiyor(da)." Burada ki "
da" çok önemli. Bunu söylettiğimiz zaman
Galatasaray için "
Mayıs" ayı geliyor demektir.
90 dakikanın en güzel fotoğrafına geldi sıra...
Cüneyt Çakır'ın aut kararı verdiği pozisyona topun kendisinden çıktığını itiraf eden
Semih Kaya, Türk futbolunda herkesin takdirini kazandı.Tribünde ki taraftar da, kendisini yine bağrına bastı.
Semih Kaya, birçokları için "
sadece" bir stoper olabilir. Ancak
Galatasaray taraftarı için çok daha fazlasıdır. Son yıllarda altyapıdan çıkardığımız en büyük yetenektir. Hakemle, rakiple dalaştığını pek göremezsiniz.Her maç iyi oynar,
parçalının hakkını verir. Bu yüzden kimse de
Semih için yorum yapmaz. Çünkü
Semih her zaman işini yapar, rakibe saygı duyar, çirkefliğe bulaşmaz ihtiyaç da duymaz.
Lugano ile arasında ki fark da buradadır. Bariz hatasını pek kimse hatırlamaz.
Dany ile arasında ki fark da burada yatar. Pozisyon bilgisini,
Ujfalusi gibi bir eğitmenden aldığı için sahada fark yaratır. En nadide çiçektir
Galatasaray'da, kıymetini bilmemiz icab eder. Yoluna taş koyacakların da karşısında dimdik durmak gerekir.
Fatih Terim'in son gelişinde,
Galatasaray'a en büyük armağanıdır
Semih Kaya. Daha 23 yaşında, önünde uzun yıllar var. 23 yaşına kadar yaşadığı sakatlıklar herkesin atlatabileceği türden değildir. Beyin ameliyatından, çapraz bağ sakatlıklarına kadar her şeyi yaşamıştır. Dinginliği belki de bundandır. İzmir'de doğan efsanemiz
Metin Oktay'dan sonra, yine İzmir'den başka bir güneş doğuyor.Önünde pırıl pırıl bir gelecek var. Adamlığıyla ışıl ışıl parlıyor sahada.Kim bilir belki de yeni
Metin Oktay,
Semih Kaya olacak...
Yürüyedur Semih Kaya !